STRATEJİK FİKRİ HAKLAR YÖNETİMİNİN KURUMSAL OLARAK İÇSELLEŞTİRİLMESİ

STRATEJİK FİKRİ HAKLAR YÖNETİMİNİN KURUMSAL OLARAK İÇSELLEŞTİRİLMESİ

Yazar : Av. Önder Özden*

İçinde bulunduğumuz dijital/bilgi çağında hızını iyice arttırmış olan teknolojik gelişmeler ister istemez içinde yaşadığımız kültüre de etki etmekte ve yerleşik kültürel kalıplar birer birer çökmektedirler. Yükselen müşteri beklentileri nedeniyle Endüstri 4.0’ın da etkisi ile katma değer yaratan ekonomi modeli daha fazla önem kazandığından bugün, yeni çalışma ve iş modelleri birer birer ortaya çıkmaktadırlar.

Yüksek katma değer yaratan ekonomik model, yaratıcı fikir ve bu fikirlerden sağlanan katma değer ile beslendiğinden ve geliştiğinden, inovasyonun hızı da bugün epeyi artmış durumdadır. Hatta o derece artmıştır ki bugün artık Avrupa Birliği’nin hibe projesi olan Horizon 2020’de olduğu gibi birden fazla yaratıcı ekibin bir araya gelerek –iş birliği içinde- inovatif–yaratıcı fikir temelli ürünleri geliştirmeleri ve daha hızlı ve etkin bir şekilde ticarileştirmeleri üzerinde ciddi adımlar atılmaktadır. Dolayısıyla yaratıcı fikirlerden katma değeri yüksek fikri ürünlerin üretilmesi ve bu ürünlerin ticarileştirilmesi ile birlikte elde edilen yüksek gelir ve rekabet avantajı sayesinde işletmelerin pazar payı arttığı gibi marka değeri de eş güdümlü olarak artmaktadır.

İşte bu bağlamda katma değeri yüksek fikri ürünlerin doğru bir stratejik yaklaşım ile yaratılması ve korunması da son derece büyük önem arz eder hale gelmiştir. Bugün artık, inovasyon, iş birliği ve strateji kavramları katma değeri yüksek fikri ürünlerin yaratımı safhasının ayrılmaz birer parçası haline gelmişlerdir diyebiliriz. Doğru bir iş modeli ile katma değeri yüksek bir fikri ürünün doğru bir pazarlama stratejisi ile pazara sunularak ticarileştirilmesi ne kadar elzem ise işbu ürünün şirketin ticari stratejisi ile uyumlu bir fikri haklar stratejisi kapsamında korunması ve yönetilmesi de o derece önemlidir.

Eğer fikri ürün ve bunun üzerinde oluşacak fikri hakların tesisi doğru zamanlama temelinde, sürecin en başından başlamak üzere stratejik olarak kurgulanmaz ve yönetilmez ise ürün ne kadar görece kıymetli bir ürün olsa dahi doğru bir fikri hak yönetimi ve koruması oldukça güçleşeceğinden, ticarileştirildiğinde ister istemez şirkete gereken katma değeri sağlayamayacağı gibi bu durum, şirketin marka değerindeki ve rekabet gücündeki artışı da ister istemez olumsuz yönde etkileyecektir.

Bu düşünceden hareketle -stratejik fikri haklar yönetimi ile ilgili olarak yayınlayacak olduğumuz serinin ilkini oluşturacak olan- bu makalede, fikri hakların ve inovasyon kültürünün öncelikli olarak işletmeler tarafından içselleştirilebilmesi için özellikle işletmelerin üst yönetimi ile stratejik birimlerine (satış, pazarlama, AR-GE birimleri ile tercihen hukukçu olan fikri haklar uzmanına) farkındalık kazandırmasını umduğumuz bazı temel bilgileri ve önerileri paylaşacağız.

Bu kapsamda yayınlayacak olduğumuz ikinci makalede ise bilgi çağı/ekonomisinin hüküm sürdüğü ve Dördüncü Sanayi Devrimi’nin yaşandığı günümüzde bu devrimin belki de en hâkim çığır-açıcı unsuru olan “dijitilizasyona” dayalı iş modellerinin neden ofans ya da defans odaklı olmaktan daha çok “değer-odaklı” (“value-driven”) fikri haklar stratejilerine ihtiyaç duyduğuna cevap vermeye çalışacağız.

I. Gerçekten, Bir İşletme Açısından “İnovasyon” ve “Fikri Haklar” Kavramlarından Anlaşılması Gereken Nedir?

A. İnovasyon

İnovasyon kavramı sözlükte “Yenilik” anlamına gelmekle birlikte bu özelliği, içeriğinin sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. İnovasyon kavramının içinde barındırdığı asıl anlam ise; “Yenilikçi fikirlerden katma değer yaratan çıktılara ulaşmaktır.” Bu yönüyle ele aldığımız zaman inovasyon kavramının iki unsurdan oluştuğunu gözlemlemekteyiz. Anılan kavramın birinci unsuru, yenilikçi fikirlere sahip olmak, ikinci unsuru ise bu fikirlerden değer yaratan çıktılara ulaşmaktır. Eş deyişle, inovatif faaliyetlerin sadece yenilikçi fikirleri içinde barındırmakla kalmaması aynı zamanda bunu değer yaratan çıktılara da dönüştürmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, yenilikçi faaliyetleri salt teknoloji ile bağlantılı sektörler açısından değil, her sektör açısından ele almakta yarar vardır. Sonuçta her işletmenin öyle ya da böyle yenilikçi ve inovatif bir vizyona sahip olması, varlığını idame ettirmesi için özellikle Endüstri 4.0’ın hüküm sürdüğü bu dönemde kaçınılmaz olarak gereklidir.

Katma değer yaratan çıktı denildiğinde işin içine ister istemez “fikri hak” kavramı da girmektedir. Çünkü bir fikri hakkın oluşabilmesi için öncelikle ortada bir fikri ürünün olması gerekmektedir. Fikri ürün de isminden de anlaşılacağı gibi fikirlerin eser gibi, tasarım gibi, marka gibi, buluş gibi ürünleşmiş halidir. Dolayısıyla, yenilikçi fikirlerden değer yaratan fikri ürünlere ulaşılması inovasyon sürecinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Bu manada, yenilikçi fikirlerin oluşturulması ve bu fikirlerin oluşturulacağı ortamın yaratılması bir safha iken bu fikirlerin değer yaratan fikri ürünlere dönüştürülerek bu ürünlerin hangi haklarla, hangi bölgelerde, hangi şartlarla koruma altına alınacağı ise bir diğer safhadır. Tabii ki ikinci safhada işin içine fikri ürünlerin ticarileştirilmesi ve buna ön gelen fikri hak stratejisinin oluşturularak bu strateji doğrultusunda belirlenecek fikri haklar politikası (“IPR Policy”) ve uygulama planı (“Implementation Plan”) dâhilinde yönetilmesi süreçleri girmektedir.

Buradan itibaren doğru bir inovasyon süreci, içinde üst düzey yöneticilerin, Ar-Ge uzmanlarının, buluşçu/yaratıcı teknik kişilerin/sanatçıların, fikri hak uzmanları ile pazarlama ve finans uzmanlarının yer alacağı ‘biz bilinci’ ile yönetilmesi gereken entegre ve disiplinler arası bir süreçtir. Bu nedenle de ancak doğru işbirlikleri ve ticarileştirme stratejileri ile etkin bir inovasyon süreci yaşanabilir.

Kısacası üretim sektörünün dijitalizasyonu olarak da nitelendirilebilecek, siber-fiziksel sistemler ve dinamik veri işleme ile değer zincirlerinin uçtan uca bağlandığı, sanayi devriminin dördüncü evresini ifade eden Sanayi 4.0 devriminin etkilerini her geçen gün gösterdiği günümüzde, “İnovasyon” bu devrimin temel yapısını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda, günümüzde bünyesinde inovatif düşünceye yer veren, bu ortamın oluşmasını sağlayan, bu sistemin yerleşebilmesi için gerektiğinde yönetim ve iş modellerini değiştirebilen ticari kurumlar önemli rekabet gücü elde edeceklerdir.

“Bu kültüre adaptasyon gösterilmesi zarureti” demişken, inovasyon kendi içinde bir kültür değişimini de gerekli kılmaktadır; bünyesinde yeni fikirlerin gelişimine odaklı özgürlükçü bir ortam yaratamayan, yenilikçi proje oluşumunda hata yapılmasına ve hatalardan ders alınarak gelişime izin vermeyen, çalışanlarının sorumluluk almasını önleyen, birimler arasında iş birliğini desteklemeyen, stratejik düşünmeyen ve stratejik hareket etmeyen, sosyal rollerin önemli olduğu kurumlarda yaratıcı düşüncenin, dolayısıyla inovatif ürün ve hizmetlerin yaratılabilmesi mümkün değildir. Bu sebeple yüzyıllardır kültürümüz içinde yer bulmuş “Bir şekilde hallederiz.”, “Kervan yolda düzülür.” şeklindeki inanç kalıplarının inovasyon kültürü ile uyum gösteremeyeceği net bir şekilde ortadadır.

Aynı kültür ister istemez işletmelerin de fikri hakları yönetme anlayışlarını da doğrudan etkilemektedir. Öncelikle, işletmelerin ticari stratejilerini içselleştirmelerinin ve hukuken sağlıklı ve isabetli bir biçimde yorumlayabilmelerinin ötesinde, kurum içinde üst yönetim, satış ve pazarlama birimlerinin, inovatif faaliyetlerin merkezinde yer alan teknik kişiler/mühendis patent vekilleri, tercihen hukukçu olan fikri haklar uzmanı ve Ar-Ge mühendisleri (yaratıcı gerçek kişiler) ile birlikte eşgüdümlü olarak çalışabilmeleri ve ortak akıl/dil ile hareket edebilmeleri gerekmektedir.

Bu durum fikri haklar alanında işletmeleri, özellikle ülkemizde oldukça yetersiz olmakla birlikte, ister istemez “Fikri Hakların Stratejik Yönetimi” (“Strategical IPR Management”) konusunda bilgilenmeye ve derinleşmeye zorlamakta, bu da inovasyon kültürünün kurum içinde önem kazanmasına ve gelişmesine bağlı olarak fikri haklara her zamankinden fazla odaklanılmasını gerektirmektedir.

B. Fikri Haklar

Gayri maddi nitelikteki ve en basit ifade ile, soyut bir düşüncenin somut bir biçimde ifade ediliş şeklini koruyan fikri haklar, öncelikle, (iş hacminden bağımsız olarak) tüm işletmelere geniş bir spektrumda yararı dokunacak, esnek ve dönemin koşullarına uyumlandırılabilir bir DEĞER (“Asset”) olarak düşünülmelidir. En geniş manada, bir işletmede fikri hakların ticari strateji ile uyumlu bir şekilde vücuda getirilmesi, çalışanların sahip oldukları know-how’ın ve bu know-how ile neler yapabileceklerinin doğru bir şekilde tanımlanmasına bağlıdır. Bu itibarla fikri haklar, şirketin kurumsal hafızasını oluşturan kolektif bilgi ve tecrübe birikimi ile şirkete ait fikri ürünler ve yaratıcı ekibi oluşturan kişilerin beceri setlerinin kümülasyonudur. Bu bağlamda biraz önce belirttiğimiz gibi çalışanların sahip oldukları know-how işletme açısından oldukça önemli bir değere sahiptir. Öyle ki; bazen fikri haklarla-bağlantılı bir ticari işlem, o işleme konu hakkın -söz gelimi bir lisans anlaşmasının, birleşme ya da devralmanın ya da iflas sürecinin bir parçası olarak- nasıl uygulanacağı konusunda know-how’a sahip kişilerin işe alınmasını gerektirebilecektir. Bu noktada işletmenin ticari stratejisinin bir parçası olarak “bilgi yönetimi” üzerinde düşünmeye yatkın işletmeler fikri hakları bu düzlemde algılamayı içgüdüsel olarak başarabileceklerdir.

Öte yandan, fikri haklar konvansiyonel anlamda bir mülkiyet biçimi de değildir. Fikri haklar birçok insan tarafından aynı anda ve kullanıcılar açısından hemen hemen hiçbir maliyet doğurmayacak şekilde kullanılabilirler. Bu bakımdan fikri hak, kaynakta, daha çok insan tarafından kullanıldıkça tüketilemeyen ancak her seferinde gelir sağlayan bir hak olarak tanımlanabilir. Gerçekten de fikri haklar daha çok insan tarafından kullanıldıkça değer kazanır.

Bu nedenle de fikri hakların, işletmenin -yeni pazarlara girmekten, mevcut ürün gamlarını geliştirmek suretiyle yeni gelir akışları yaratmaya kadar- çok farklı hedeflerinin gerçekleştirilmesi bakımından tam bir esneklikle oluşturulup, yönetilmesi gerekmektedir. Esnek derken, fikri hakların şirket bilançosundaki herhangi bir kalemden fazlasını ifade etmesi gerektiğini, işletmenin kısa, orta ve uzun vadedeki hedeflerini gerçekleştirmesinde vazgeçilmez bir rolü olan bir değer ve araç olarak görülmesini kastediyoruz. Bununla da yetinmeyerek fikri hakları işletmenin en önemli varlıkları arasında sınıflandırmak suretiyle bu hakların üst yönetim ve stratejik birimler açısından işletmenin tüm hedeflerinin gerçekleştirilmesinde -ve hemen akabinde bilançoya yansıtılabilecek bir değere dönüşecek- önemli bir kaynak olarak görülmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.

Zira, günümüzde marka ve eserlere yönelik global fikri haklar lisanslama pazarı yıllık yüz milyarlarca dolarlık bir değere ulaşmış durumdadır. Amerika ve Kanada’da yerleşik işletmeler bu pastanın yıllık yaklaşık toplam yetmiş milyar dolarlık payını paylaşmaktadırlar. Patent lisanslaması bu oranı daha da artırmaktadır. Bu noktada lisanslama pazarının söz konusu ticari hacmi sizi çok fazla etkilemiyor olsa bile -stratejik fikri haklar yönetimi yaklaşımının en gelişkin olduğu- Amerika’daki tüm şirketlerin net varlık değerlerinin %40’nın fikri haklar portföylerinden kaynaklandığını bilmenizi isteriz[1].

Buna göre, fikri haklar işletmeniz açısından sahip olduğunuz maddi varlıklardan çok daha değerli, ödüllendirici, pazardaki riskleri minimize edici, uzun süreli ve karlı bir değişim ve dönüşüm aracıdır. Bu bağlamda aşağıda fikri hakların işletmeniz için neden zaruri olduğuna değinilecek, sonrasında bu hakların stratejik yönetimine ilişkin önerilerde bulunulacaktır.

II. Evet, (Hem de Stratejik Düzlemde) Fikri Haklar İşletmeniz İçin Hayatidir.

Bazı işletmeler fikri hakların daha çok –biyotek, yazılım veya yoğun lisanslama faaliyetleri olan yayıncılık gibi sektörlerde faaliyet gösteren- kâr amacı güden orta ve büyük ölçekli işletmelerin özellikle ve öncelikle ilgi alanlarına girdiği zannına kapılmaktadırlar. Bu düşünce bir bakıma doğrudur. Ancak bu düşünce, her geçen gün büyüyen global ölçekli bilgi ekonomisi kapsamında fikri haklar stratejisinin öneminin üniversiteler, kütüphaneler, müzeler, kültürel miras enstitüleri gibi kâr amaçlı olmayan organizasyonlar için de gözle görülür bir biçimde artması karşısında günün gerçekleri ile uyumlu olmaktan uzaktır.

Öte yandan, fikri haklar, (faaliyet alanlarından bağımsız olarak) her işletme açısından ticari stratejileri bazında farklı bir anlam ifade edebilmektedir. Hemen hemen her işletmenin, ayırdında olsun ya da olmasın, belli bir sayıda ve birbirinden farklı nev’ide fikri haklardan oluşan bir “gayri maddi varlık portföyü” bulunmaktadır. Buna bağlı olarak, en küçük işletmenin bile fikri haklar stratejisine ihtiyacı olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Bir işletme tarafından bu gereksinimin en iyi şekilde algılanabilmesi için o işletmenin dünyaya açılmasına ve bilinirliğe kavuşmasına vesile olan en değerli gayri maddi varlıklarından biri olan markaya odaklanması bile o işletme açısından başlı başına ufuk açıcı olacaktır.

Bunun dışında işletmelerin fikri haklar alanına her zamankinden daha fazla öncelik vermesini gerektiren örtülü bir neden daha vardır. Hepimiz nesnelerin üretimden daha çok bilginin üretilip, değiş tokuş edildiği ve yönetildiği bir çağda yaşamaktayız. Bir işletme ne kadar çok “bilgiye dayalı ve bilginin yönetimini” gerektiren bir alanda faaliyet gösterir ise, fiziksel mal varlığına o denli az, buna mukabil fikri haklar portföyüne o denli fazla gereksinim duyacaktır.

Global bilgi ekonomisi gibi fikri haklar ekosistemi de çok hızlı bir şekilde gelişmektedir. Fikri haklar, tabiatları gereği, oldukça devinimli ve değişken olduklarından, bu hakların yönetimine ilişkin olarak oluşturulacak esnek bir strateji hayati bir öneme sahip olacaktır. Etrafımızda olup bitenleri daha geniş bir perspektiften değerlendirdiğimizde, sosyal normların, kanunların, insanların fikri haklar ile ilgili düşünüş biçimlerinin ve davranışlarının her geçen gün değiştiği gerçeğini kabul etmek gerekir. Dahası fikri ürünlerin ticarileştirildikleri pazar yerleri her geçen yıl daha da globalleşmektedirler. Öyle ki, Çin ve Hindistan gibi büyük pazarlar fikri hakları sadece kullanan (hatta taklit eden) ülkeler olmaktan çıkıp, fikri ürünler yaratan ülkeler haline gelmektedirler. Böylelikle dünya çapında bilgi ekonomisi, sanayi ekonomisini ikame ettikçe, stratejik düzlemde, fikri haklar da iş dünyasının merkezine o kadar yerleşmektedir.

Tüm bu nedenlerle, zaman ve mekândan bağımsız olarak işletmeler açısından fikri haklar ve bu hakların stratejik yönetimi kaçınılmaz olarak hayati bir öneme sahip olmaya başlamıştır.

III. Fikri Hakların Yönetimine İlişkin Temel Stratejik Yaklaşımlar ve Öneriler

İşletmeler açısından hayati bir öneme sahip fikri hakların yönetimine ilişkin olarak başka bir makalenin konusunu teşkil edebilecek düzeyde birçok stratejik yaklaşım ve her bir yaklaşım ile ilgili olarak işletmelerin ders çıkarılabilecekleri bir yaşanmışlık vardır.

Bu doğrultuda biz aşağıda bu yaklaşımları en geniş manada üç ana başlık altında toplamayı tercih ettik.

(a) Dışa kapalı (“Full Exclusion” ya da “Sword and the Shield”): Fikri haklarınızı üçüncü kişilerin bu hakları izinsiz olarak kullanmalarını en geniş bir biçimde engelleyecek şekilde kullanmayı tercih edebilirsiniz.

(b) Sınırlı Erişim (“Limited Exclusion”): Buna mukabil bazen bu hakların bir kısmını kendinizde tutarken diğer kısmını başkalarına lisanslamak, satmak ya da bağışlamak çok daha kazançlı olabilir.

(c)
Açık Erişim (“Open Access”): Ya da bu hakları pazar payı kazanmak ya da işletmenizin başka bir misyonunu gerçekleştirmek için ücretsiz olarak dışarı açmayı tercih edebilir ve kullanılmasına izin verebilirsiniz.

Bu stratejik yaklaşımların her biri ya da birkaçı veya sadece biri işletmenizin fikri haklar stratejisinin bel kemiğini oluşturabilir. Bu stratejilerden hangisini tercih edecek olduğunuz içinde bulunduğunuz dönemin konjonktürel gereksinimlerine ve faaliyet gösterdiğiniz sektör/lerin dinamiklerine göre değişebilecektir. En iyi ve kazançlı strateji, makalemizin başından beri ısrarla vurguladığımız gibi “ESNEK” olandır. Esnek stratejik yaklaşım, halin icabına göre yukarıdaki yöntemlerden hangisinin, işletmenizin sahip olduğu fikri hak kategorilerinden hangileri için daha elverişli olduğunu belirlemek bakımından sizi zorlayıcı, düşündürücü ve faaliyet gösterdiğiniz sektör ile bağlantılı sorular sormaya sevk edecektir.

Dünya çapında öne çıkan inovatif şirketler, duruma göre yukarıdaki yöntemlerden birkaçını aynı anda uygulamaya gidebilmektedirler. Nitekim, bu bağlamda gelişkin lisanslama stratejileri, pazar payını veya mevcut ürünlerin kalitesini ya da çekici imajını artırmada, müşterileriniz ile ilişkilerinizi geliştirmede ve sadece şirketinizi değil, tüm sanayi kolunun gelişmesinde yararlı olabilecektir. Keza fikri haklar, işletmeler tarafından hızlı büyüme potansiyeli olan işlerin kurulmasında ya da sektör paydaşları ile birlikte tüketicinin veya işletme sahiplerinin doğrudan yarar sağlayabilecekleri kâr amacı gütmeyen ekosistemler yaratılmasında önemli bir paya sahip olabileceklerdir. Bu bağlamda örnek vermek gerekirse en canlı ekosistemler, sadece tüketicilerin ürünleri tükettikleri değil, yazılım ve (Internet kullanıcılarının ortaklaşa ve paylaşarak yarattıkları Vikipedi, Youtube, Flickr, Ekşi sözlük, Twitter, Instagram, Facebook gibi sosyal iletişim sitelerinin dahil oldukları endüstriyi tanımlayan) Web 2.0 endüstrilerinde gördüğümüz gibi organizasyonlar ile birlikte inovasyon faaliyetlerini gönüllü olarak yürüttükleri ekosistemlerdir.

      Yukarıdaki açıklamalar ışığında bir işletmenin, faaliyet alanı ve nev’inden bağımsız olarak, fikri haklarına bakış açılarına etki edebilecek dört temel öneride bulunulacak ve sonrasında bu öneriler ışığında işletmenin fikri haklar stratejisi ve yönetimi ile ilgili olarak dikkat edilmesinde yarar gördüğümüz -stratejik karar ve eylemlerden- söz edilecektir.

İşletmeler için Fikri Haklara Yönelik Dört Temel Öneri

(i) Fikri haklar (salt “ofansif ya da defansif” amaçla kullanmak için değil) işletmenin diğer mal varlıkları arasında tüm hedeflerini gerçekleştirmesinde işe yarar kıymetli bir GAYRİ MADDİ VARLIK olarak (“Intangible Asset”) konumlandırılmalıdır. İlk önce bu varlığı işletmeniz için –ya kâr amacı güderek ya da kamu yararına olacak çıktıları gözeterek- yaratmalı, işletmeniz için sağlayacağı kısa ve uzun erimli kazançları hesaplamalı, sonra kaynaktaki işletme hedefinizi gerçekleştirmenizi sağlayacak çeşitli imkanları genişletmeye yarar bu hakları da kullanabileceğiniz farklı ve duruma uygun düşecek yolları keşfetmelisiniz.

(ii) Müşterilerinizin, rakiplerinizin ve diğerlerinin fikri haklara ilişkin olarak size sunabilecekleri teklif ve olanaklara -koşullar elverdikçe- AÇIK olmalısınız. Katma değeri yüksek fikri haklarınızı en az olası gördüğünüz kaynaklardan edinebilirsiniz. İş birliğini teşvik eden bir ekosistemde faaliyet göstermekte iseniz işletmeniz büyük olasılıkla birden çok paydaşın büyümesine ve karlılığına destek veren bir fikri haklar ekosistemi içinde konumlandırılmış olacaktır. Buna göre fikri haklar portföyünüzü paylaşmayı, etrafına çitler örmeye (“Block to Fence”) evla görebilirsiniz.

(iii) Fikri haklarınızı başkalarına karşı bir silah olarak kullanmak yerine en geniş manada işletmenize FAALİYET SERBESTİSİ (“Freedom to Operate”) tanıyacak şekilde yapılandırabilirsiniz. Bu bağlamda şirketinizin marka değerinin ne denli fikri haklarınızla -birbirinden ayrılamaz bir biçimde- iç içe geçmiş olduğunun da farkında olmalısınız.

(iiii) Fikri haklarınıza dayalı olarak işletmenizi daha yaratıcı ve değişen koşullar karşısında esnek kılabilecek bir STRATEJİ -kısaca “Fikri Haklar Stratejisi”- oluşturabilirsiniz. Böylelikle hem elinizdeki en önemli opsiyonlardan biri olan açık erişimden ve karşılıklı iş birliğinden doğan güçten -her zamankinden daha çok- faydalanmanız mümkün olabilir hem de fikri haklarınızı ekonomik olarak değerlendirebilirsiniz.

Bunları yapmamanız ve fikri haklarınızı -stratejik bir biçimde yapılandırmayı, korumayı, ekonomik olarak değerlendirmeyi ve yönetmeyi- ihmal etmeniz halinde kuvvetle muhtemel işletmeniz açısından gereksiz ticari riskler alıyor ve kesinlikle potansiyeli yüksek fırsatları kaçırıyor olacaksınızdır.

Bu önerme özellikle alt yapısı bilgi ekonomisine dayalı birçok işletme açısından büyük oranda doğrudur. Buna mukabil, yukarıdaki önerilerimizi dikkate alırsanız bu riskleri önemli miktarda azaltmış olabilirsiniz. Aynı zamanda da işletmenizi –daha güçlü bir bilançoya ve daha nitelikli ürünlere kavuşturmak, müşterilerinizle ve iş ortaklarınızla daha yakın ilişkiler kurmak, işletmenize ya da Web sitenize daha fazla müşteri çekmek suretiyle- çok daha başarılı ve karlı bir hale getirebilirsiniz.

Bu bağlamda işletmelerin fikri haklara bakış açılarına etki edebilecek yukarıdaki dört temel öneri ışığında oluşturulmasını şiddetle tavsiye ettiğimiz -bu öneriler arasında belki de en önemlisi olan- fikri haklar stratejisi ve bunun yönetimi açısından -pratikte- dikkat edilmesi gereken hususlara aşağıda dikkatinizi çekeriz.

(a) Fikri Haklar Stratejisi Açısından[2]
  • Fikri haklar stratejinizin ayrılmaz bir parçası olarak -uzun erimli sonuçlarını da dikkate almak suretiyle- fikri haklarınızı işletmeniz için her durumda kazançlı hale getirebilecek kararlar (“IP Monetisation Decisions”) alın.
  • Aşağıdaki özelliklere sahip bir fikri haklar stratejisi oluşturun:
    • Proaktif ve ticari stratejiniz ile uyumlu olan
    • Kurumsal vizyonunuza dayanan
    • Yatırımınızı koruyan ve ticari riskleri aza indirgeyen
    • Ürün geliştirme evresinin başlangıç aşamasında uygulamaya sokulmuş
    • AR-GE süreci ile ilişkilendirilmiş
    • İşletmenizin halihazırdaki gelişim evresi ile uyumlandırılmış
    • Pazar koşullarına duyarlı
    • Üst yönetim tarafından içselleştirilerek uygulanan ve düzenli olarak uzmanlar (tercihen hukukçu olan fikri haklar uzmanını, mühendis, satış ve pazarlama birimleri) tarafından yenilenen
    • Hiçbir zaman tümüyle işletme dışına outsource edilmeyen
    • Finansal olmayan maliyet kalemleri ile kazanımları (örneğin imaj, müşteri çevresi gibi) dikkate alan
    • Düzenli olarak gözden geçirilen
  • Patent portföylerinizi mevcut iş modellerinizi genişletmek ya da dönüştürmek için kullanın.
  • Gerekli olduğunda haklarınızı kullanmaya ve dava konusu etmeye hazır olun.
  • Harici araştırma merkezleri ile patentlenebilir teknolojiler geliştirmek için makul maliyetlerle bilgi transferi ve başlangıç-aşaması araştırmaları yürütün.
  • Teknoloji geliştirme yol haritanız, ürünleriniz ve servisleriniz ile fikri haklar koruma politikanızı uyumlandırın.
  • Fikri haklar portföyünüzdeki boşlukları kapatmak ve teknoloji ve pazar payınızı genişletmek için devralma ve kurum içi lisanslama modellerini kullanmaktan çekinmeyin.
  • Ticari olarak ilgili ve korumaya değer olanı pazar ihtiyaçlarının dikte ettiğini dikkate alarak geliştirdiğiniz en küçük yeniliklerin bile patentlenebileceğini unutmayın.
(b) Fikri Hakların Yönetimi Açısından[3]
  • Fikri haklar yönetimini bütüncül bir yaklaşımla ele alın ve planlamaya en başından itibaren kurum içinde üst yönetim dışında konuyla ilgili tüm paydaşları (satış ve pazarlama birimleri ile inovatif faaliyetlerin merkezinde yer alan teknik kişileri/mühendis patent vekilleri, tercihen hukukçu olan fikri haklar uzmanlarını ve Ar-Ge mühendislerini) dahil edin.
  • Çekirdek ekibe mutlaka fikri haklar uzmanınızı (tercihen aynı zamanda hukukçu olan) entegre edin.
  • Çalışanlara kendi fikirlerinin peşinden gitmeleri için özgürlük tanıyın ve onları bu süreçte yenilik geliştirmeye teşvik eden mekanizmalar kurun.
  • Gerektiğinde dışarıdan bir fikri haklar uzmanının desteğini alın.
  • Başvuru dosyalama stratejinizi gerçek “iş ihtiyaçlarınıza” göre belirleyin.
  • Patent portföyü inşa ederken “miktardan” çok “niteliğe” önem verin.
  • Patent portföyü olgunlaştıkça maliyetlerdeki artışı dengeleyen bir finansal plan oluşturun.
  • Faaliyet serbestisi elde etmek için karşılıklı-lisanslama anlaşmalarına açık olun.
  • Patent veri tabanı bilgilerini önceki tekniği araştırmak, faaliyet serbestisi analizi yapmak ve haklarınızın ihlal edilip edilmediğini tespit etmek için efektif olarak kullanın.
  • Rakiplerinizi ve teknolojiyi gözlemlemek için bir proses oluşturun.
  • Patentler ile birlikte sahip olduğunuz diğer fikri hakları birbirlerini tamamlayıcı olarak düşünün.
  • Patentler ve AR-GE ile ilgili vergi teşvikleri ve muafiyetlerinden faydalanın.
  • İnovasyon ekibinizi patent araştırma araçlarını kullanabilecek şekilde eğitin.
  • Müşterileriniz, bayileriniz ve tedarikçileriniz ile ilgili bilgileri haklarınızın ihlal edilip edilmediğini tespit etmek için kullanın.
  • Fikri haklar yönetimi için özel olarak görevlendirilmiş bir departman oluşturun.
  • Diğer şirketler ile iş birliği konusunda çok açık ve öngörülebilir anlaşmalar bağıtlayın. Müşterek patent sahipliğinden –elzem olmadıkça– kaçının.
  • Maliyetleri yönetmek maksadıyla patent portföyünüzü düzenli olarak gözden geçirin.

AR-GE çalışmalarına başlamadan önce önceki teknik/yenilik analizlerini mutlaka tamamlayın.

IV. Sonuç

Yukarıdaki açıklamalarımız ışığında fikri haklar kavramının, bu kavramla inovasyon kültürü arasındaki etkileşimin ve her iki kavramın şirketler açısından taşıması gereken stratejik önemin altını, yönetimsel ve ticari dinamiklerine de değinmek suretiyle kalın harflerle çizmeye çalıştık.

Buna mukabil, görüşlerimizi ileri sürerken fikri hakların, inovasyon kültürünün tam anlamıyla gelişmemiş olduğu ülkemizde faaliyet gösteren küçük, orta ya da büyük ölçekli birçok işletme tarafından yeterince benimsenmediği gerçeğini de göz ardı etmemeye özen gösterdik.

Öte yandan fikri hakların tesis edilmesinden, korunmasına, yönetiminden ticarileştirilmesine kadar geçen sürecin başından itibaren stratejik düşüncenin ve yaklaşımın yararlarına değinirken fikri haklar kavramı ile inovasyon kültürünün kaçınılmaz etkileşiminden hareketle bu alanda kuramsal ve kurumsal olarak dikkate edilmesi gereken hususlara temas ettik ve işletmeler açısından faydalı olabileceğini düşündüğümüz spesifik önerilerde bulunduk. Tüm bunlara temas ettik ki yerli işletmelerimiz en azından sahip oldukları fikri hakları –ticari stratejileri ile uyumlu kılmak suretiyle bu hakları ekonomik olarak daha etkin bir şekilde değerlendirmek için- izleyebilecekleri farklı yolların farkına varsınlar ve bu konuya bugünden itibaren daha fazla bütçe, zaman ve kaynak ayırsınlar.

Böylelikle, umuyoruz ki yerli işletmelerimiz sahip oldukları fikri haklar ile halihazırda korudukları ve ileride koruyacakları yenilikçi fikri ürünlerin şirketlerine katacakları yüksek katma değeri, bilançolarında yer alan bir kalemden öteye taşımak suretiyle işletmelerinin kısa, orta ve uzun vadedeki hedeflerini gerçekleştirmelerinde vazgeçilmez bir rolü olan bir “değer” ve “araç” olarak içselleştirebilsinler.

[1] John Palfrey, Intellectual Property Strategy, The MIT Press Essential Knowledge Series, sh.6

[2]  Thomas Bereuter, Yann Meniere, Ilja Rudyk, SME Case Studies On IP Strategy and IP Management-Releasing Untapped Value, les Nouvelles, December 2017, sh. 260

[3] Thomas Bereuter, Yann Meniere, Ilja Rudyk, SME Case Studies On IP Strategy and IP Management-Releasing Untapped Value, les Nouvelles, December 2017, sh. 261