Fikri Mülkiyet Hukuku

Fikri Mülkiyet Hukuku

Hukukun metafizik alanı olarak da nitelendirilebilecek olan Fikri Haklar Hukuku alanında fikirler değil, bu fikirlerin fiziki ortama kaydedilmiş ve böylelikle somutlaştırılmış ifade tarzları korunmaktadır. Korunabilir fikir ürünleri, biçimlendirilme şekillerine göre; eserler, buluşlar, tasarımlar, entegre devre topografyaları, markalar, coğrafi işaretler, ticaret unvanları, işletme adları, internet alan adları olarak örneklenebilir. Fikir ürünlerinin yasal korunması fikir ürünleri üzerinde haklar veya kısaca fikri haklar terimi ile ifade edilir. Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO), fikri hakları iki ana başlık altında değerlendirmektedir. Bilim, edebiyat ve sanat eserleri ile ilgili haklar eser sahibinin hakları; buluşlar, tasarımlar, markalar ve coğrafi işaretler, vb. ile ilgili haklar sınaî haklar olarak yorumlanmaktadır. Eserleri yorumlayan sanatçılar, ses-görüntü kaydı yapan yapımcılar ve radyo – televizyon kuruluşlarının eserler ile ilgili hakları ise eser sahibinin hakları ile bağlantılı haklar olarak adlandırılmaktadır. Fikir ürünlerinin korunması, fikrin ifade biçimine göre, değişik yasal düzenlemelerle sağlanmaktadır. Bazı fikir ürünleri bir yasadan, bazıları ise birden çok yasadan yararlanarak, belgeli veya doğal olarak korunmaktadır.

PATENT HUKUKU

Patent, sanayi alanında uygulanabilir bir buluşun sahibine bir kamu kurumu tarafından verilen belgedir. Bu belge hak sahibine buluşun başkaları tarafından kullanılmasına izin vermek ve izinsiz kullanılmasını engellemek şeklinde tekelci negatif bir hak sağlar. Buluşların patent belgesi ile korunması başvurunun yapıldığı tarihten itibaren 20 yıldır. Bu süre uzatılamaz. Buluş, 20 yıllık süre dolduktan sonra, herkes tarafından serbestçe kullanılabilir.

Patent korumasının üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için patent mevzuatında öngörülmüş koşullar bulunmakla birlikte buluşa sağlanan patent koruması başvuru tarihinden itibaren başlar.

Türkiye’de buluşların korunması; İncelemeli Patent ve Faydalı Model olmak üzere, iki ayrı belgelendirme sistemi ile sağlanmaktadır.

Buluş, sanayide belirli bir teknik sorunun çözümüne ilişkin olarak icat edilmiş yeni ve buluş basamağına sahip teknik çözüme verilen addır. Buluşlarla ilgili yasal düzenlemede buluşun patentle korunabilmesi için;

  • yeni olması (başvurudan önce dünyanın hiçbir yerinde yayınlanmamış veya kamuya açıklanmamış olması),

  • bir buluş basamağını içermesi “tekniğin bilinen durumunun aşılması” (buluşun ait olduğu teknik alanda uzman bir kişinin bilgisi dâhilinde olmaması) ve

  • sanayiye uygulanabilir olması (birden çok üretilebilir olması)

gerekir.

Bir buluşun patentle korunabilmesi için teknik bir özelliğinin olması ön koşuldur. Bir buluşun teknik özelliğinin olup olmadığına karar verilebilmesi için, buluşa, bir örnek olarak, aşağıda açıklanan ölçütler açısından yaklaşılabilir.

  • Buluşun teknik bir sonuç doğurması,

  • Buluşun gerçekleştirilmesinin teknik yaklaşımlarla mümkün olması,

  • Buluşun teknik bir sorunu çözmesi,

  • Buluşun belirgin bir şekilde veya en azından dolaylı olarak somut teknik yöntemlerle tanımlanması.

Patent verilerek korunabilir bir buluş olup olmadığı konusundaki değerlendirme, buluşun; yenilik, sanayiye uygulanabilirlik ve bir buluş basamağı içermek ölçütleri açısından incelenmesinden ayrı yapılmalıdır.

Özden & Güçlü Hukuk, buluşların tescil edilebilirliğinin ve faaliyet serbestisinin (freedom-to-operate) araştırılması ve görüş verilmesi, patent tarifnamesi hazırlanması, patent portföy yönetimi, yurtiçi ve yurtdışı tescil stratejilerini belirleme, olumsuz araştırma ve inceleme raporlarına karşı cevap ve görüş hazırlanması ve üçüncü şahıs itirazlarına karşı cevap sunulması, taksit ödemelerinin ve patent kullanımıyla ilgili işlemlerin takibi hizmetlerini bu alanda uzman, mühendis, Avrupa patent vekili çözüm ortakları (bkz. web-sitemizin “Ekibimiz ve Çözüm Ortaklarımız” sekmesi) eliyle sunmaktadır.

Özden & Güçlü Hukuk, patent hukuku alanında; uyuşmazlıkların giderilmesine yönelik avukatlık hizmetleri ile uyuşmazlık öncesi ve sonrası önleyici danışmanlık hizmetleri yanında yine patente yönelik olarak fikri hakların stratejik yönetimi ve ticarileştirilmesine ilişkin danışmanlık hizmetleri ile sözleşme danışmanlığı hizmetleri de sunmaktadır. Bu hizmetler ile ilgili olarak web-sitemizin İnovasyon başlığı altında gerekli açıklamaları bulabilirsiniz.

ESER HUKUKU

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca sahibinin özelliğini taşıyan bilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar ve sinema eserleri olarak sayılan her çeşit fikir ve sanat ürünleri, eser olarak nitelendirilmektedir. Bir eserin sahibi, onu meydana getiren kişidir. Bir işlenmenin ve derlemenin sahibi, asıl eser sahibinin hakları saklı kalmak koşuluyla, onu işleyendir. Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidir. Canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde, animatör de eserin birlikte sahipleri arasındadır. “Topluma Sunma Hakkı”, “Adın Belirtilmesi Hakkı”, “Eserde Değişiklik Yapılmasını Yasaklamak Hakkı”, “Eser Sahibinin Zilyet (Eseri Satın Alan veya Elde Eden Kişi) ve Malike Karşı Hakları”, eser sahibinin manevi haklarını oluşturur. Bu haklar yalnız eser sahibi tarafından kullanılabilir ve devir edilemez.

Henüz topluma sunulmamış (yayımlanmamış) bir eserden yararlanma hakkı yalnız eser sahibine aittir. Topluma sunulmuş bir eserden eser sahibine tanınan yararlanma hakkı, yukarıda anılan Yasa’da mali hak olarak gösterilenler; “İşlenme Hakkı”, “Çoğaltma Hakkı”, “Yayma Hakkı”, “Temsil Hakkı”, “İşaret, Ses, Görüntü İletimine Yarayan Araçlarla Kamuya İletim Hakkı“ ile sınırlıdır. Mali haklar birbirine bağlı değildir. Bunlardan birinin kullanılmasına izin verilmesi diğerinin kullanımı anlamına gelmez. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eserler, eserin yaratıldığı andan başlayan doğal bir korumadan yararlanır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan diğer hak sahipliği kategorisi de bağlantılı hak sahipliği kategorisidir. Bağlantılı hak deyimi, fikir haklarına yakın, benzer veya bağlantılı olarak kabul edilen bazı hak konuları düşünülerek benimsenmekte ve yorumcu sanatçılar, plak (ses kayıt) yapımcıları ve radyo-televizyon kuruluşlarının kendi ürünleri üzerindeki haklarını ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Bu ürünler ile eser arasında, eserler üzerindeki haklar saklı kalmak koşuluyla, bir yakınlık kurulmuş ve hak sahiplerine, kendi ürünlerinden diğer insanların belirli koşullar altında yararlanmalarına izin verme veya önleme hakkı tanınmıştır.

Eserin herhangi bir kuruma kayıt (tescil) ettirilmesine veya onaylattırılmasına gerek yoktur.

Ancak eser üzerindeki hakların korunması ve özellikle hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması amacıyla bazı işlemlerin yapılması mümkündür.

Kültür ve Turizm Bakanlığı bir kayıt sistemi uygulamaktadır.

http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=395

Başta fikir ve sanat eseri sahipleri olmak üzere pek çok kişi, çalışmalarının ya da fikirlerinin çalınacağından, izinsiz kullanılacağından endişe eder. Bu nedenle de zaman bilgisi elde etmek için çeşitli kurumlarda onaylatmak ya da kendi kendine iadeli taahhütlü olarak göndermek gibi yöntemleri kullanır. Eser niteliğindeki veriler için zaman damgası uygulaması olan Tasdix ya da CopyRobo uygulamaları, bilgisayar ortamındaki verilerin elektronik olarak damgalandığı zamanı ve o tarihten itibaren üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadığını gösteren, herhangi bir uyuşmazlıkta delil olarak gösterilebilecek birer sayısal zaman damgası uygulamalarıdır.

Eğer kullanıcının mobil imzası varsa, mobil imza ile yapılacak tasdix ya da copyrobo işlemi sonucunda oluşan sertifikada, işlemin kimin tarafından yapıldığına ilişkin veriler de yer alır. Bkz. http://www.tasdix.com/DataBank.aspx; https://copyrobo.com/

Özden & Güçlü Hukuk’un kurucuları, Av. Önder Özden ile Av. M. Fatih Güçlü’nün fikri haklar hukuku alanında ilk uzmanlık alanları “Eser Hukuku”’dur. Bu alanda çeşitli makale ve kitapları bulunan kurucular, Özden & Güçlü Hukuk’u kurmadan önce eser sahipleri, bağlantılı hak sahipleri ve hak sahiplerinin haklarını takip ve tahsil etmekle yetkili meslek birliklerini temsilen danışmanlık hizmetleri vermişlerdir. Eser hukuku alanında bugüne kadar birçok yayınevini, yazarı ve sanatçıyı temsil etmişlerdir. Ayrıca, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun Yasa değişikliği çalışmalarına farklı ofislerde ve Derneklerin çatıları altında katkı sağlamışlardır.

TASARIM HUKUKU

Günümüzde yaşanılan teknolojik gelişme ve yenilikçi rekabet ortamı sayesinde ürünlerin görseli ve hukuki koruması da önem kazanmış, bu durum ticari kurumlar açısından rekabet gücü ve avantajı yaratmaya başlamıştır. Öncelikle belirtelim ki; Bir ürünün üç boyutlu şekli veya bu şeklin bir parçası ile ürün üzerindeki iki boyutlu süslemeler “tasarım” kavramı içinde değerlendirilmektedir.

Endüstriyel tasarım, bir ürünün dış görünüşünü ifade eder. Bu görünüş, ürünün biçimi olabileceği gibi, çizgilerden, şekillerden, süslerden, renklerden ve çeşitli unsurlardan oluşan görünümler/görünüşler de olabilir. Ancak tasarım konusunda gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta; tasarım korumasındaki görünümün/görünüşün ürünün teknik özelliklerini kesinlikle içermediğidir. Bir ürün yenilik içeren ve tekniğin bilinen durumunu aşan, sanayiye uygulanabilir fonksiyonel özellikleri de içinde barındırıyorsa tasarım hukuku ile değil, patent hukuku ile korunması gereklidir. Fakat teknik fonksiyona sahip bu tip bir ürünün dış görünüşü de piyasadaki benzerleri karşısında yeni ve belirgin ayırt edicilik özelliklerine sahip olabilir. İşte bu durumda o ürün aynı zamanda tasarım korumasından da faydalanır. Sonuç itibarıyla bir ürünün doktrinde “Kümülatif Koruma” denilen şekilde birden fazla fikri hak ile korunabilmesi mümkündür. Önemli olan; yenilikçi fikirlerin ürüne dönüşmesi safhasında, o ürünün hangi haklar ile hangi bölgelerde korumasının yapılacağının işin başında stratejik olarak, o ürünü geliştiren şirketin ticari hedeflerine uygun bir şekilde belirlenmesidir.

Tasarımların tescil edilerek korunması için “yeni ve ayırt edici” niteliğe sahip olması, yenilik vasfının da tüm dünyada yenilik kriterini karşılaması gerekir. Bu iki ölçüt, tasarımların, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre tescil edilerek korunmasında önkoşuldur. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki “sahibinin özelliğini taşıyan, bilimsel ve teknik nitelikli fikir ve sanat ürünü”, Marka mevzuatındaki “ayırt etmeyi sağlayan işaret” ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Haksız Rekabet Hükümlerindeki (Madde 54/5) “başkasının eşyası veya iş ürünü ile karışıklık yaratmayan ürün” kavramları korumadan yararlanmak için gerekli ölçütleri göstermektedir.

Tasarımlar ülkemizde Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde, tescil sistemi ile korunurlar, beşer yıllık yenileme süreleri neticesinde koruma süreleri toplamda 25 yıldır. 25 yıldan sonra herkesin kullanımına açık hale gelirler. Bu arada hemen belirtelim ki; tescil olunmayan tasarımların özgün vasıfları mucibince şartları dâhilinde yeni yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’ndaki haksız rekabet hükümlerine göre ve hatta Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre de “eser” olarak korunabilmeleri mümkündür. Tasarımlar bu özellikleri ile belki de yukarıda bahsetmiş olduğumuz kümülatif – toplu – hak korumasını en çok içinde barındırabilecek ürünlerdir. Bir tasarım, şartlarını taşıması halinde tasarım koruması yanında, patent, marka ve genel anlamda haksız rekabet hükümleri ile de korunabilir. Örneğin Disney şirketine ait bir çizgi film karakterinin hem eser, hem marka hem de tasarım korumasından faydalanabilmesi mümkündür. Örneği daha geliştirir isek bu karakterin bir oyuncağı yapılsa ve bu oyuncağın içinde onu diğer benzer ürünlerden ayıran yeni ve tekniğin bilinen durumunu aşan teknik fonksiyonlar eklense, patent korumasından dahi yararlanabilmesi mümkündür.

Tasarımcının tasarladığı tasarımı veya tasarımın uygulandığı ürünü sergilemek, satmak, yayın yoluyla tanıtmak vb. yöntemlerle kamuya açıklaması durumlarında, kamuya sunulmuş tasarım söz konusudur. Tasarım tescilinin ölçütlerinden olan yenilik, kamuya sunuluş ile ortadan kalkar ve tasarım tescili olanağı kalmaz. Fakat kanun koyucu bu bakımdan tasarımcıyı bir baskı altında tutmamak için hoşgörü süresi denilen bir süre belirlemiştir, bu hoşgörü süresi tescil başvurusu tarihinden önceki 12 aylık süredir. Bu süre içinde tasarım sahibi veya onun izniyle üçüncü kişiler tarafından yapılmış kamuya arzlar/açıklamalar, tasarımın yeniliğini etkilemez.

Tasarım başvurularının tescil süreci marka ya da patent başvuruları ile benzer olarak 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında yenilik kriteri açısından esasa yönelik incelemeye tabi tutulmaktadırlar.

Ürünlerin daha ziyade dış görünüşünün korumasını sağlayan tasarım alanının son yıllarda gelişme gösteren ve önemi her geçen gün artan bir diğer kolu da ambalaj tasarımlarıdır. Bir ürünün özgün olan ambalajı ya da ambalajın üzerindeki görsel tasarımlar, şekil kombinasyonları da özellikleri karşılıyorsa tasarım korunmasından faydalanırlar. Çocukluğumuzda günlük gereksinimlerimizi karşıladığımız birçok ürünü bir arada satan “Bakkal” adını verdiğimiz perakende satış yapan dükkânların yerini bugün dev alış veriş merkezlerinin içinde bulunan büyük marketler almıştır ve müşteriler bakkalda ürün hakkında öneri alabilecekleri bir satışçı bulunmaktayken marketlerde ise genellikle ürünler ile baş başadırlar. Bu durum da ister istemez müşteriyi etkileyecek formda yeni ambalaj tasarımlarının ve bu alandaki yenilikçi fikirlerin önünü açmaktadır.

Özden & Güçlü Hukuk, yıllara dayalı tescil süreci deneyimi yanında müşterilerini doğru bir tasarım/ambalaj tasarımı stratejisi oluşturması hususunda tescil öncesinde bilgilendirmekte, bu sayede oluşabilecek hukuki riskleri en aza indirmeye gayret etmektedir. Bu noktada, gerektiğinde çözüm ortağı olan tasarım uzmanı teknik kişilerle de ortak çalışabilmekte, müşterilerine görsel açıdan en uygun, hukuki açıdan da riski en düşük tasarımlarla doğru bir pazar stratejisi oluşturmasına yardımcı olmaktadır. Bu sayede Özden & Güçlü Hukuk, önleyici hukuk hedefi ile müşterilerinin izleyebilecekleri yanlış stratejilerin önüne geçerek gereksiz yere para ve zaman kaybını önlemeyi amaçlamaktadır. Tasarımlarla ilgili her türlü sözleşme danışmanlığı yanında dava hizmetleri de Özden & Güçlü Hukuk tarafından verilen diğer hizmetlerdir.

MARKA HUKUKU

Yeni buluşlar, faydalı modeller ve özgün tasarımlar birer fikri hak ürünüdür ve bu yeni ürünleri tüketiciye sunmak ve satabilmek için, öteki benzer ürünlerden ayırt edilmesini sağlayacak bir tanıtım aracına, ayırt edici bir işarete gereksinim vardır. İşletmeler için önemli bir unsur olan bu ayırt edici işaret markalardır. Markalar özet bir tanımla; bir ticari işletmenin sunduğu ürün ya da hizmetleri başka bir ticari işletmenin ürün ya da hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan işaretlerdir. Markalar bir yönüyle “bir işletmenin parmak izidir” denilebilir. Marka bir işletmenin tüm varlıklarını temsil eden, ayırt edici bir işarettir.

Kişi adları, sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi, ambalajlar dâhil ve fakat bununla sınırlı olmamak üzere çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaret marka olarak kullanılabilir. Pirelli, Coca Cola, Ferrari birer ürün markası, başka bir deyimle bir ticari marka iken, McDonalds, Sturbucks, Hilton gibi markalar birer hizmet markasıdır. Kısaca, markanın çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen bir yapısı bulunmalıdır. Bundan başka da kullanılacağı ürün ya da hizmet bakımından ayırt edici bir karaktere sahip olmalıdır. “Gofret” kelimesinin bir gofret ürünü bakımından herhangi bir ayırt ediciliği bulunmadığından bu ürün bakımından korunabilmesi mümkün değildir. Oysa gofret örneğin bir cafe-restaurant için bir hizmet markası olarak korunabilir. Demek ki marka, koruma altına alınacağı ürün ya da hizmet grubundan ne kadar ayrışmakta ise ayırt edicilik gücü de o derece güçlenmektedir. Bilgisayar ve diğer elektronik ürünlerde tanınır bir marka haline gelen “Apple” markası bakımından da benzer çıkarımı yapabilmek mümkündür, elma anlamına gelen “Apple” kelimesinin üretilen ürünleri tasvir eden hiçbir yanı bulunmamaktadır.

Ayırt edicilik demişken markanın teknik anlamda ayırt edici olması da önem taşımaktadır. Markada kullanılacak görsel karakterler, renkler, renk kombinasyonları, ses uyumu, hece sayısı, bütün itibarıyla fark yaratacak şekil ve kelime kombinasyonları, markanın bir hikâyesinin olması vb. gibi teknik etkenler müşteride o marka bakımından algıda seçiciliği ve ayırt ediciliği arttıran o markayı baştan ayırt ediciliği güçlü bir marka haline getiren önemli etkenlerdir. “Sony” markası böyle bir marka türüne güzel bir örnektir, hiçbir anlamı bulunmayan bu kelime aynı zamanda kullanıldığı ticari ürünleri tasvir edici bir özelliğe de sahip olmadığından, baştan ayırt ediciliği güçlü bir markadır.

Markalar ülkemizde ilgili yasal mevzuat hükümleri gereğince Türk Patent ve Marka Ofisi’ne yapılacak bir tescil süreci sonunda alınacak bir tescil belgesi ile 10 yıllık dönemler halinde korunurlar. Bir marka 10 yılda bir ödenecek yenileme harcı ile sonsuza kadar korunabilir. Bu nedenle kümülatif –birden fazla fikri hakkı içinde barındıran- korumanın olduğu durumlarda markanın bu özelliği de göz önüne alınarak marka koruması talep edildiği uygulamada gözlemlenmektedir.

Yenilikçi fikirlere dayalı ürünler üzerindeki fikri hak koruması oluşturulmasında, uygun bir başvuru stratejisine sahip olunması marka koruması bakımından da büyük önem arz etmektedir. Keza uygulamada sıkça karşılaştığımız üzere, öncesinde bir hukuki risk analizi yapılmaksızın ajanslar ya da marka yaratım uzmanları aracılığıyla markalar yaratılmakta, akabinde bu markalar marka vekili önüne tescil için getirilmektedir. Bu gibi durumlarda sıkça görüldüğü üzere tescili istenen markanın yapılan ön araştırmasında tescil sürecinin hukuken riskli olduğu anlaşılmakla tescilinin uygun olmayacağı yönünde geri bildirimlerde bulunulabilmektedir. Zaman ve para kaybına yol açan bu tip durumların yaşanılmaması için marka yaratımı sürecinde teknik ekip yanında bir hukukçunun da yer alması bugün artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Markanın başvuru stratejisinin salt ulusal değil, ticari hedeflerle uyumlu olarak uluslararası tescil prosedürünü de kapsaması, alan adlarını da içine alması önem arz eden başkaca hususlardandır. Diğer yandan bir marka başvurusunda markanın tescil olunacağı sınıflar da doğru bir biçimde tespit edilmeli, sektör koşullarına daha fazla hâkim olan marka sahiplerinin sınıf belirlemede vekil ile işbirliği yapmaları tavsiye edilmektedir.

Unutulmamalıdır ki tescil edileceği sınıflardan ayrışan, müşteri algısı güçlü, bir hikâyesi olan, akılda kalıcı markalar yaratmak, yaratıcılık içermeyen, kolay yoldan birkaç cins ismi bir araya getirerek oluşturulan markalara nazaran sektöründe fark yaratan, baştan güçlü markalar olacaklardır. Böyle markaların doğru bir şekilde yönetilmeleri halinde tescil sahibinin gayrı maddi varlıkları içinde önemli bir kalem teşkil edecekleri ve hatta şirketin maddi varlıklarının toplam değerini bile aşabilecekleri unutulmamalıdır. Bu nedenle marka yaratımı ve tescili süreci bir marka için en fazla önem arz eden safhadır.

Özden & Güçlü Hukuk, yıllara dayalı tescil süreci deneyimi yanında müşterilerini doğru bir marka stratejisi oluşturması hususunda tescil öncesinde bilgilendirmekte, bu sayede oluşabilecek hukuki riskleri en aza indirmeye gayret etmektedir. Bu noktada, gerektiğinde çözüm ortağı olan görsel marka uzmanı teknik kişilerle de ortak çalışabilmekte, müşterilerine görsel ve teknik açıdan en uygun, hukuki açıdan da riski en düşük markalarla doğru bir pazar stratejisi oluşturmasına yardımcı olmaktadır. Bu sayede Özden & Güçlü Hukuk önleyici hukuk hedefi ile müşterilerinin izleyebilecekleri yanlış stratejilerin önüne geçerek gereksiz yere para ve zaman kaybını önlemeyi amaçlamaktadır. Markalarla ilgili her türlü sözleşme danışmanlığı yanında dava hizmetleri de Özden & Güçlü Hukuk tarafından verilen diğer hizmetlerdir.