İNOVASYON

İNOVASYON

Son yıllarda sıkça duyduğumuz bir kelime var: İnovasyon. Peki ne demek bu inovasyon? İngilizce anlamı itibarıyla “Yenilik” anlamına gelmekle birlikte bu özelliği tanımının sadece bir bölümünü oluşturuyor, asıl içinde barındırdığı anlam ise; “Yenilikçi fikirlerden değer yaratan çıktılara ulaşmak.” Bu şekli ile ele aldığımız zaman inovasyon kavramının iki bölümden oluştuğunu gözlemlemekteyiz; birinci bölüm; yenilikçi fikirlere sahip olmak, ikinci bölüm ise bu fikirlerden değer yaratan çıktılara ulaşmak. Yani inovasyonun sadece yenilikçi fikirleri içinde barındırmakla kalmaması aynı zamanda bunu değer yaratan çıktılara da dönüştürmesi gerekiyor.

Değer yaratan çıktı dendiğinde işin içine ister istemez fikri hak kavramı da girmektedir. Çünkü bir fikri hakkın oluşabilmesi için öncelikle ortada bir fikri ürünün olması gerekmektedir. Fikri ürün de isminden de anlaşılacağı üzere fikirlerin eser gibi, tasarım gibi, marka gibi, buluş gibi ürünleşmiş halidir. Dolayısıyla yenilikçi fikirlerden değer yaratan fikri ürünlere ulaşılması inovasyon sürecinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Yenilikçi fikirlerin oluşturulması, bu fikirlerin oluşturulacağı ortamın yaratılması bir safhadır, bu fikirlerin değer yaratan fikri ürünlere çevrilerek bu ürünlerin hangi haklarla, hangi bölgelerde, hangi şartlarla koruma altına alınacağı bir diğer safhadır. Tabi ikinci safhada işin içine fikri ürünlerin ticarileştirilmesi ve bunun için gerekli stratejilerin oluşturularak belli bir fikri haklar politikası (“IPR Policy”) ve uygulama planı (“Implementation Plan”) dâhilinde yönetilmesi süreçleri daha fazla girmektedir.

Doğru bir inovasyon süreci, içinde üst düzey yöneticilerin, Ar-Ge uzmanlarının, buluşçu/yaratıcı teknik kişilerin/sanatçıların, fikri hak, pazarlama ve finans uzmanlarının yer alacağı ‘biz bilinci’ ile yönetilmesi gereken entegre ve disiplinler arası bir süreçtir. Bu nedenle de ancak doğru işbirlikleri ve ticarileştirme stratejileri ile etkin bir inovasyon süreci yaşanabilir. Kısaca üretim sektörünün dijitalizasyonu olarak da nitelendirilebilecek, siber-fiziksel sistemler ve dinamik veri işleme ile değer zincirlerinin uçtan uca bağlandığı, sanayi devriminin dördüncü evresini ifade eden Sanayi 4.0 devriminin etkilerini her geçen gün gösterdiği günümüzde, “İnovasyon” bu devrimin temel yapısını oluşturmaktadır. Bünyesinde inovatif düşünceye yer veren, bu ortamın oluşmasını sağlayan, bu sistemin yerleşebilmesi için gerektiğinde yönetim ve iş modellerini değiştirebilen ticari kurumlar önemli rekabet gücü elde edeceklerdir.

“Bu kültüre adaptasyon gösterilmesi zarureti” demişken, inovasyon kendi içinde bir kültür değişimini de gerekli kılmaktadır; bünyesinde yeni fikirlerin gelişimine odaklı özgürlükçü bir ortam yaratamayan, yenilikçi proje oluşumunda hata yapılmasına ve hatalardan ders alınarak gelişime izin vermeyen, çalışanlarının sorumluluk almasını önleyen, birimler arasında işbirliğini desteklemeyen, stratejik düşünmeyen ve stratejik hareket etmeyen, sosyal rollerin önemli olduğu kurumlarda yaratıcı düşüncenin, dolayısıyla inovatif ürün ve hizmetlerin yaratılabilmesi mümkün değildir. Bu sebeple yüzyıllardır kültürümüz içinde yer bulmuş “Bir şekilde hallederiz.” , “Kervan yolda düzülür.” şeklindeki inanç kalıplarının inovasyon kültürü ile uyum gösteremeyeceği net bir şekilde ortadadır.

Aynı kültür ister istemez hukukçuların avukatlık mesleğini icra ediş şekillerini de etkilemektedir. Öncelikle, hukukçuların kurumların ticari stratejilerini anlamalarının ve hukuken sağlıklı ve isabetli bir biçimde yorumlayabilmelerinin ötesinde, kurum için inovatif faaliyetlerin merkezinde yer alan teknik kişiler/mühendis patent vekilleri, Ar-Ge mühendisleri (yaratıcı gerçek kişiler) ile birlikte eşgüdümlü olarak çalışabilmeleri ve ortak akıl/dil ile hareket edebilmeleri gerekmektedir. Buradan hareketle, inovasyon kültürünün stratejik düşünce yapısı hukukçuları sürecin sonunda görüşlerine başvurulan ve kurum içinde maliyet kalemi olarak görülen destek birimi olmaktan öteye taşıyarak özellikle fikri ürünlerin oluşturulması, korunması, ticarileştirilmesi ve birer değer olarak yönetilmesi safhalarında işin başından itibaren rol alan stratejik birimin ayrılmaz bir parçası haline getirmektedir. Bu durum fikri haklar alanında uzman hukukçuları, ister istemez “Fikri Hakların Stratejik Yönetimi” (“Strategical IPR Management”) konusunda uzmanlaşmaya teşvik etmekte, işin sonunda danışılan kişiler olmaktan çıkartarak onlara bir nevi kurumun fikri haklar yönetim çerçevesini (“IPR Management Framework”) belirleyen ve bu doğrultuda, kurumun organizasyonel şemasında yer alan tüm birimler arasında ‘değişim yönetimi/change management’ hizmeti de sunan “stratejist mentorluk” vasfını kazandırmaktadır. Fikri haklar hukuku alanında uzmanlaşmış hukukçuların inovasyon kültürü ile uyumu bu noktada önem kazanmaktadır, çünkü bir kurumun inovasyona dayalı fikri ürünleri yaratımı ve hukuken koruması yanında o ürünlerin aynı zamanda bir başka üçüncü kişinin fikri hakkını da ihlal etmemesi gerekmektedir. Bu noktada işin başında yapılacak “Faaliyet Serbestisi” (“Freedom to Oparate”) analizlerinde, oluşmakta olan fikri ürüne karşı yapılabilecek tecavüzler ya da ürünün başka ürünlere yapabileceği tecavüzler sonucunda izlenecek hukuki stratejilerin belirlenmesinde hukukçulara daha işin başında görevler düşmekte, doğru bir ticarileştirme stratejisinin oluşumunda eksik halka bu sayede tamamlanmaktadır. Bu sebeple de fikri hukuk alanında uzmanlaşmış hukukçuların, birimler arasında işbirliğine önem veren, o ticari kurumun içinde bulunduğu ticari şartları ve rekabet ortamını kuruma ait mevcut ve potansiyel fikri haklar portföyünün dağılımı (“Landscaping”) ve kümelenmesini (“Clustering”) karşılaştırmalı ve global analizler ile iyi gözlemleyebilen, yaratıcı teknik kişiler ya da sanatçılarla iletişimleri kuvvetli, stratejik düşünmeye ehemmiyet gösteren bir kişiliğe sahip olmaları kaçınılmaz bir hale gelmektedir.

Sonuç itibarıyla; inovasyon sadece hukuk alanını değil, birçok farklı mesleği ve iş yapış şeklini etkileyecek bir kültür yapısını tüm dünyada oluşturmaya başlamakta, meslek erbaplarını, ticari kurum ve kuruluşları bu kültüre adapte olmaya zorlamaktadır. Geri dönülmez bir şekilde, her geçen gün piyasaya sürülen yenilikçi fikirlere dayalı ürün ya da hizmetlerin müşteri kitlelerinin beklentilerini üst düzeye çıkardığı günümüzde, kaliteli inovatif ürün ya da hizmetlerin yaygınlaştırılmasını zorunlu kılan inovasyon kültürüne uyum gösterebilen ticari kurumlar ancak yeterli ve gerekli rekabet avantajı sağlayabilecekler ve varlıklarını devam ettirebileceklerdir. Diğerleri ise çok geride kalacak, zamanla rekabet edemez bir hale gelerek yok olacaklardır. Bu sayede, asırlardır kendi özüne ihanet eden insanoğlu dünyada değişmeyen tek şeyin yine gelişim, değişim ve hatta dönüşüm olduğunun çok daha iyi bir şekilde farkına varmış olacaktır.