Fikri Mülkiyet Hakları Neden Önemlidir?

FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI NEDEN ÖNEMLİDİR?

Gayri maddi nitelikteki ve en basit ifade ile, soyut bir düşüncenin somut bir biçimde ifade ediliş şeklini koruyan fikri mülkiyet hakları, öncelikle, (iş hacminden bağımsız olarak) tüm işletmelere geniş bir spektrumda yararı dokunacak, esnek ve dönemin koşullarına uyumlandırılabilir bir DEĞER (“Asset”) olarak düşünülmelidir. En geniş manada, bir işletmede fikri mülkiyet haklarının ticari strateji ile uyumlu bir şekilde vücuda getirilmesi, çalışanların sahip oldukları know-how’ın ve bu know-how ile neler yapabileceklerinin doğru bir şekilde tanımlanmasına bağlıdır. Bu itibarla fikri mülkiyet hakları, şirketin kurumsal hafızasını oluşturan kolektif bilgi ve tecrübe birikimi ile şirkete ait fikri ürünler ve yaratıcı ekibi oluşturan kişilerin beceri setlerinin kümülasyonudur. Bu bağlamda biraz önce belirttiğimiz gibi çalışanların sahip oldukları know-how işletme açısından oldukça önemli bir değere sahiptir. Öyle ki; bazen fikri mülkiyet haklarıyla-bağlantılı bir ticari işlem, o işleme konu hakkın -söz gelimi bir lisans anlaşmasının, birleşme ya da devralmanın ya da iflas sürecinin bir parçası olarak- nasıl uygulanacağı konusunda know-how’a sahip kişilerin işe alınmasını gerektirebilecektir. Bu noktada işletmenin ticari stratejisinin bir parçası olarak “bilgi yönetimi” üzerinde düşünmeye yatkın işletmeler fikri mülkiyet hakları bu düzlemde algılamayı içgüdüsel olarak başarabileceklerdir.

Öte yandan, fikri mülkiyet hakları konvansiyonel anlamda bir mülkiyet biçimi de değildir. Fikri mülkiyet hakları birçok insan tarafından aynı anda ve kullanıcılar açısından hemen hemen hiçbir maliyet doğurmayacak şekilde kullanılabilirler. Bu bakımdan fikri hak, kaynakta, daha çok insan tarafından kullanıldıkça tüketilemeyen ancak her seferinde gelir sağlayan bir hak olarak tanımlanabilir. Gerçekten de fikri mülkiyet hakları daha çok insan tarafından kullanıldıkça değer kazanır.

Bu nedenle de fikri mülkiyet haklarının, işletmenin -yeni pazarlara girmekten, mevcut ürün gamlarını geliştirmek suretiyle yeni gelir akışları yaratmaya kadar- çok farklı hedeflerinin gerçekleştirilmesi bakımından tam bir esneklikle oluşturulup, yönetilmesi gerekmektedir. Esnek derken, fikri mülkiyet haklarının şirket bilançosundaki herhangi bir kalemden fazlasını ifade etmesi gerektiğini, işletmenin kısa, orta ve uzun vadedeki hedeflerini gerçekleştirmesinde vazgeçilmez bir rolü olan bir değer ve araç olarak görülmesini kastediyoruz. Bununla da yetinmeyerek fikri mülkiyet haklarını işletmenin en önemli varlıkları arasında sınıflandırmak suretiyle bu hakların üst yönetim ve stratejik birimler açısından işletmenin tüm hedeflerinin gerçekleştirilmesinde -ve hemen akabinde bilançoya yansıtılabilecek bir değere dönüşecek- önemli bir kaynak olarak görülmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.

Zira, günümüzde marka ve eserlere yönelik global fikri mülkiyet hakları lisanslama pazarı yıllık yüz milyarlarca dolarlık bir değere ulaşmış durumdadır. Amerika ve Kanada’da yerleşik işletmeler bu pastanın yıllık yaklaşık toplam yetmiş milyar dolarlık payını paylaşmaktadırlar. Patent lisanslaması bu oranı daha da artırmaktadır. Bu noktada lisanslama pazarının söz konusu ticari hacmi sizi çok fazla etkilemiyor olsa bile -stratejik fikri mülkiyet hakları yönetimi yaklaşımının en gelişkin olduğu- Amerika’daki tüm şirketlerin net varlık değerlerinin %40’nın fikri mülkiyet hakları portföylerinden kaynaklandığını bilmenizi isteriz.

Buna göre, fikri mülkiyet hakları işletmeniz açısından sahip olduğunuz maddi varlıklardan çok daha değerli, ödüllendirici, pazardaki riskleri minimize edici, uzun süreli ve karlı bir değişim ve dönüşüm aracıdır.

Bazı işletmeler fikri mülkiyet haklarının daha çok -biyotek, yazılım veya yoğun lisanslama faaliyetleri olan yayıncılık gibi sektörlerde faaliyet gösteren- kâr amacı güden orta ve büyük ölçekli işletmelerin özellikle ve öncelikle ilgi alanlarına girdiği zannına kapılmaktadırlar. Bu düşünce bir bakıma doğrudur. Ancak bu düşünce, her geçen gün büyüyen global ölçekli bilgi ekonomisi kapsamında fikri mülkiyet hakları stratejisinin öneminin üniversiteler, kütüphaneler, müzeler, kültürel miras enstitüleri gibi kâr amaçlı olmayan organizasyonlar için de gözle görülür bir biçimde artması karşısında günün gerçekleri ile uyumlu olmaktan uzaktır.

Öte yandan, fikri mülkiyet hakları, (faaliyet alanlarından bağımsız olarak) her işletme açısından ticari stratejileri bazında farklı bir anlam ifade edebilmektedir. Hemen hemen her işletmenin, ayırdında olsun ya da olmasın, belli bir sayıda ve birbirinden farklı nev’ide fikri mülkiyet haklarından oluşan bir “gayri maddi varlık portföyü” bulunmaktadır. Buna bağlı olarak, en küçük işletmenin bile fikri mülkiyet hakları stratejisine ihtiyacı olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Bir işletme tarafından bu gereksinimin en iyi şekilde algılanabilmesi için o işletmenin dünyaya açılmasına ve bilinirliğe kavuşmasına vesile olan en değerli gayri maddi varlıklarından biri olan markaya odaklanması bile o işletme açısından başlı başına ufuk açıcı olacaktır.

Bunun dışında işletmelerin fikri mülkiyet hakları alanına her zamankinden daha fazla öncelik vermesini gerektiren örtülü bir neden daha vardır. Hepimiz nesnelerin üretimden daha çok bilginin üretilip, değiş tokuş edildiği ve yönetildiği bir çağda yaşamaktayız. Bir işletme ne kadar çok “bilgiye dayalı ve bilginin yönetimini” gerektiren bir alanda faaliyet gösterir ise, fiziksel mal varlığına o denli az, buna mukabil fikri mülkiyet hakları portföyüne o denli fazla gereksinim duyacaktır.

Global bilgi ekonomisi gibi fikri mülkiyet hakları ekosistemi de çok hızlı bir şekilde gelişmektedir. Fikri mülkiyet hakları, tabiatları gereği, oldukça devinimli ve değişken olduklarından, bu hakların yönetimine ilişkin olarak oluşturulacak esnek bir strateji hayati bir öneme sahip olacaktır. Etrafımızda olup bitenleri daha geniş bir perspektiften değerlendirdiğimizde, sosyal normların, kanunların, insanların fikri mülkiyet hakları ile ilgili düşünüş biçimlerinin ve davranışlarının her geçen gün değiştiği gerçeğini kabul etmek gerekir. Dahası fikri ürünlerin ticarileştirildikleri pazar yerleri her geçen yıl daha da globalleşmektedirler. Öyle ki, Çin ve Hindistan gibi büyük pazarlar fikri mülkiyet hakları sadece kullanan (hatta taklit eden) ülkeler olmaktan çıkıp, fikri ürünler yaratan ülkeler haline gelmektedirler. Böylelikle dünya çapında bilgi ekonomisi, sanayi ekonomisini ikame ettikçe, stratejik düzlemde, fikri mülkiyet hakları da iş dünyasının merkezine o kadar yerleşmektedir.

Tüm bu nedenlerle, zaman ve mekândan bağımsız olarak işletmeler açısından fikri mülkiyet hakları ve bu hakların stratejik yönetimi kaçınılmaz olarak hayati bir öneme sahip olmaya başlamıştır.